“Gağand” kelimesi kırk yaşın üstündeki tüm Koçgirililerin kulağına çalınmıştır. Birçok Koçgirili ya kendi evinde büyüklerinden, ya komşularından bir Gağand hikâyesi dinlemiş veya Gağan kömbesinden ya da niyazından bir lokma yemiştir. Eminiz ki Gağand’la ilgili hatıraları olanlar bu günleri yüzlerinde bir gülümseme ile anacak veya anlatacaklardır.
Koçgiri Kültür Derneği olarak 2017 Gağandını hatırlatmak istedik. Kimimiz için geçmişte kalan bir anı, kimimiz için geçmişin zor günlerinden geleceğin umutlu günlerine ulaşma umudu, kimimiz için unutulmaması gereken bir gelenek ve kültürel değer olan Gağand unutulmasın istedik.
Peki Gağand nedir?
Bu soruya kendimiz cevap vermek istemedik. Çünkü birçok insan Gağand’ı bilmesine, kutlamasına ve önemli bir kültürel miras olarak kabul etmesine karşın Gağand’ın anlamı ve kökeni konusunda farklı görüşlere sahiptir. Bu nedenle Koçgiri Kültür Derneği olarak sizlere Bu farklı görüşlerden küçük hatırlatmalar yaparak Gağandınızı kutlamak ve etkinliğimize davet etmek istedik.
ZERİQİLER KİTABININ YAZARI YUSUF ZERİ’YE GÖRE GAĞAND
GAĞAND (Ser Sala Nûhû): Gağand olarak bilinen şey aslında yılbaşıdır. Dikkat edilirse Ser Sala Nûhû olarak dag eçmektedir. Kürtçede Ser Sala Nûhû, yeni yılın başı demektir.
Eski hesapla 17 Aralık yeni hesapla 31 Aralık tarihinde GAĞAND etkinlikleri kutlanır. Komşu çocukları öğleden sonra bir araya gelir. Bir erkek çocuğa beyaz yünden sakal bıyık yapılır, saçlarına un dökülerek ve sırtına büyük bir ceket, alt tarafa da siyah veya mor yünden örülmüş dedesinin şal pantolonu giydirilerek o
çocuk yaşlı bir adam kılığına sokulur. Eline de bir baston verilip sırtına bir heban (deri tulum) atılır. Diğer çocuklarla ev ev dolaştırılıp torbasına topladığı kuru dut, çir (kuru kaysı), Besni üzümü, kırmızı şeker, leblebi gibi çerezler akşam çocuklar tarafından bölüşülür. İşte bu yaşlı ihtiyara Kürtçe KALIKE ihtiyarı GAĞANDÊ denir. Türkçe GAĞAND veya Noel Baba manasına gelir.
Ayrıce her evde QILORA GAĞANDÊ (GAĞAND KÖMBESİ) denilen niyaz pişirilir. Kömbe daha hamur halinde yoğruluyorken içine 3 cm boyunda kertik açılmış 3 adet çubuk parçası konur. Evde qılor parçalanırken bu çubuklar kimin hissesine gitmiş ise ona Milli Piyango bileti gibi şans gitmiş olduğuna inanılır ve o kişi kendisini şanslı sanarak sevinir. O sene için o kişinin koyun ve keçilerinin CEWİ (ikiz) doğuracağına, sütünün ve katığının bol olacağına, tarlasının bol ürün vereceğine inanılır. Zaten tarım ve hayvancılıkla uğraşan kırsal kesim insanları için de böyle bir bolluk ve bereket oldu mu en büyük piyango onlara vurmuş demektir.
Gağand etkinliği bittikten sonra kömbeyi pişiren şöminedeki ateş küllerinin saca konulup dışarı götürülerek rastgele savrulmayıp iki kısma bölünerek yarısının kül sergûsunun bir tarafına yarısının da sergûnun öbür tarafına dökülmesi, Kürtlerin Alevilikten önceki inançları olan Zerdüştilikle ve ateş kültüyle, ateşe saygı ile ilgili olup en az 2500 yıldan bu yana sürüp giden bir kültür mirası olarak dikkate değerdir.
MÜZİSYEN VE ARAŞTIRMACI METİN KAHRAMAN’A GÖRE GAĞAND
(Qeredewran – Pülümür Sampasa Karaderbent Köyü 1979 )
Khal Gağan: Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Dersim Geleneği
Khal; ihtiyar,yaşlı anlamına gelen Kırmancki / Zazaca bir kelimedir.
Gağan ise yine Kirmancki / Zazaca da Aralık ayina verilen isimdir.
Khal Gağan Dersim coğrafyasında Alevi- Kırmanclar tarafindan kutlanan ( Sivas,
Tunceli,Erzincan,Bingöl,Muş ) günümüze kadar gelebilmiş eski bir gelenektir.
Gağan kelimesinin kökenine ilişkin net bir bilgi olmasa da Kırmancki / Zazaca da yılın son ayına verilen bu ismin ghan (eski) üzerinde araştırma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Khal Gağan; eskinin uğurlanması ve yeni gelen yıla merhaba anlamı bu çağrışımı yapıyor.
Khal Gağan Aralık ayının üçüncü haftasında başlar ve Ocak ayının ilk haftasına kadar sürebilir. Salı gününden başlayıp üç günlük oruç tutulur. Üç günlük orucun anlamlarından biri de kışın çetin geçirilecek olan üç ayın haber verilmesidir. Pir, Mürşit ve Dedelerin olduğu yerler de Cemler bağlanır.
Çocuklar sabah erkenden kalkarlar, en güzel elbiselerini giyinerek Khal Khek ( İhtiyar Adam) eşliğinde hediye toplamaya giderler. Toplu bir şekilde, habersizce her evin kapısına giderek „Gağanê Sıma Bımbarek Bo“ (Gağanınız kutlu olsun) diye selamlar ve şarkılar eşliğinde Khal Khek oyununu oynarlar ve hediyelerini alırlar. Hediyeler daha çok badem çekirdeği, ceviz, kuru üzüm, kayısı kurusu, un ve benzeri şeyler olur.
Akşama kadar toplanan yiyecekler köyün bir evinde pişirilir, geri kalanlar da yoksul ailelere dağıtılır.Genel de undan yapılan yemeklerdir. Zerfet adı verilen hamur, yağ ve sarmısaklı ayrandan oluşan yemek pişirilir ve yenir.
Evlerde ise Pesare (bir tür çörek) ve dane ( buğday) pişirilir. Dane bir kısmı yenir ve çocuklara dağıtılır bir kısmı ise ipliğe geçirilerek hayvanların bulunduğu ağılın direklerine asılır.
Uğranılan evlerde Khal Khek oyunu oynanır. Oyunun aktörleri yaşlı adam kılığına giren Khal, bayan elbiseleri giydirilmiş gençlerden biri olan eşi Fadike ve onları korumakla yükümlü yüzünü soba kurumu, isi ile siyaha boyamış Araptır. Tanınmayacak derece de kendilerini özenle giysi ve kostümlerle kamufle ederler.
Khal Khekin; koyun yada keçi kılından yapılan ak ve uzun sakalı, eski elbiselerden oluşan kostümü, omuzunda heybesi, elinde asası ve tespihi bulunur.
Khal Khekin eşi rolündeki Fadike; gözleri dışında yine tanınmayacak şekilde giydirilir. Etek ve eşarp giydirilerek tanınmasını önlenir.
Arab / Arapta yüzünü sobalardan elde edilen kurum ile siyaha boyar ve elinde değneği bulunur. “Arab“ olarak nitelenen korumacı kişinin görevi; uğradıkları evlerde gençleri kovalayıp Fadike’nin kaçırılmasını önlemek ve sonrasında Fadike’nin bulunmasına ve KhaloKhekin yanına getirilmesine yardımcı olmaktır. Bulunduktan sonra hediyeler toplanır ve köy evlerinin ziyaretine devam edilir.
Evelenerek gelin olarak ayrılan kız kardeş, hala, teyzeler (Zeyi) ziyaret edilir ve onlara yaptıkları işlerden dolayı şükran duyulur. “Bara Zeyiu“ evden evlenerek ayrılan bayanların hakkı anlamına gelir. Evlendiklerinde toprak gibi haklar istemeseler de bu gibi günler de altın, hayvan vb. gibi değerli hediyeler kendilerine verilir.
Eski bir Dersim – Alevi geleneği olan Khal Gağan bir paylaşım törenidir aynı zamanda.
Yoksul olan aileler ve çocukları mutlu etmek, dayanışma, paylaşım ve eski yılı neşeli bir şekilde uğurlayıp yeni yıla güzel bir başlangıç yapmak amacı taşır.
Gağanin Gağant,Nikolaus ve Noelle İlişkilendirilmesi:
Çeşitli kişi ve çevrelerce Hristiyanların Noeli, Nikolausu ve Ermenilerin yılbaşı kutlaması olan Gağant ile ilişkilendirilmeye çalışılsa da bu sübjektif, gerçekle ilgisi olmayan bir yaklaşımdır. Elbette aynı coğrafyayı paylaşmış olan halkların birbirinin kültürlerinden etkilenmesi, alış-verişleri normaldir ve bu anlaşılabilir. Fakat; bu tören ve kutlamaların amaç ve şekillerine bakıldığında arasındaki farklılıklar kolayca kendini göstermektedir. Aynı dönemlere denk gelmesi ve benzerlikler aynı şeyler oldukları anlamını çıkarmaz.
Öncelikle Hristiyanların Noel’ine bakalım: Sacred Origins of Profound Things adlı kitapta ; “Mesih’in doğumundan sonraki iki yüzyıl boyunca, onun tam olarak hangi günde doğduğunu kimse bilmiyordu, bu konuyla ilgilenen de yoktu” denilmektedir. Kutsal kitaplarında dahi İsa’nın hangi gün doğduğuna dair de bir tarih bulunmamaktadır.
25 Aralık İran coğrafyasında oluşan ve gelişen Mitraizm inancındaki tanrı Mitra’nın doğum günü olarak kutlanan bir festivaldir. İsa’nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık tarihi MS. 353-354 yıllarından sonra dini bir tören olarak Roma’lı Papa Liberius tarafından batıya tasınmış ve Hristiyanlarca kabul edilmiştir. Yine Hristiyanlarca kutlanan Noel bir bayram değil yas buna karşın Khal Gağan bir şenlik havasında geçmektedir.
Hristiyanlıktan Nikolaus olarak bilinen ve çocuklara hediyeler dağıtan kişiliğinde kökeninin Anadolu olduğu bugün hem Hristiyanlar hem de diğer dinlere mensup insanlar tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Khal Gağan ile arasındaki en önemli fark ise; Nikolaus her yıl Miladi takvim ile Aralık ayinin 6.nci günü kutlanmaktadır. Miladi takvime göre 6 Aralık ise Dersimlilerin kullandığı takvime göre henüz Gağan (Aralık) ayından bir hafta öncesine denk düşmektedir. Yani Hristiyanlar Nikolausu kutladıklarında henüz eski takvimi kullanan Dersim coğrafyasının hesabına göre Aralık ayı başlamamıştır. Nikolausdan bir hafta sonra Aralık ayı başlayacaktır.
Ermenilerin Gağant olarak adlandırdıkları gün ise; Miladi takvim ile yılbaşına denk gelen tek bir günden ibarettir. İsim olarak benzerliği bulunsa da (Gağan, Gağant yada Gağand ) etimolojik olarak aynı orijinden geldiğini ve aynı kavramdan bahsedildiğini düşünmüyorum. Oruç, kutlama ve Khalo Khek gibi uygulamalar Ermeniler de bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; Khal Gağan kutlaması Dersim Alevilerinin eski dönemlerden beri kutladığı bir uygulama olup günümüze kadar gelmiş bir gelenektir.
Gağanê Sıma Bımbarek Bo !
Gağandê we bımbarek bıwi.
Gağanınız Kutlu Olsun!
Ocak 2008
YAZAR HAYDAR KARATAŞ’IN GAĞAND DEĞERLENDİRMESİ
“GAĞANT(D)”: MİTOLOJİDEN GÜNÜMÜZE GELEN BİR BAYRAM.
Gağant (Gağan) Kimin Bayramı
Halklara, gruplara arka tarihçe öyküsü oluşturulmasına başından beri mesafeli duran biriyim. Bu mesafenin gerekçelerini açıklamak konunun meraklısı olmayan arkadaşları sıkacağı için, kısaca şu kadarını demekle yetineyim. Bir geleneği, söylenceyi yazarken, etnik, dinsel tabirler yerine, öncelikle coğrafik yapıyı, o yapı içerisinde insanı anlatmak gerektiğine inanıyorum.
Milliyetçi söylem, öncelik olarak coğrafyayı isimlendirmekle işe başlıyor ve kendisinden önceki izleri yok etme, onlardan arınma yoluna girilerek, teoriler üretiyor ve coğrafyanın geleneğini tarihsel olarak kendine mal etme uğraşı veriyor.
Türklere oluşturulan arka tarihçe budur, Orta Asya’nın ‘Ergenekon Hikayesi!’ Buradan bir hikayeyi alıp Anadolu’ya eklemlediğinizde, yerel kimlikleri yok sayarsınız, oysa göç eden topluluk kendisiyle beraber getirdiğini, gittiği yere katar ve karma bir kültürel yapı meydana getirir.
Arka aidiyet tarihçesi oluşturulacağına, coğrafyanın tarihini açıklamaya çalışılsa ve o coğrafyaya gelen gruplardan birinin de ‘Türkler’ olduğunu vurgulasanız, sanırım ne böyle bir sorun ve ne de bu tarz bir milliyetçi söylemle uğraşıyor olacaktık.
Bir başka tanımlama da ‘Kürdistan’ tanımlamasıdır, Kürtler Mezopotamya’nın yerli halklarından sadece biri, ancak bu coğrafyaya ‘Kürdistan’ dediğinizde, Türklerin Anadolu’ya ‘Türkiye’ dediği gibi, oradaki yerel kimlikleri, diğer halkları bir ulusla anılan coğrafya ile anıyor ve buna da gerekçeler aramaya başlıyorsunuz. ‘Ermeni toprakları’ neresi, ‘Süryani topluluğu’, ‘Ezidiler’, ‘Araplar’ vs…
Dersimlilere önerim, geleneklerine teoriler uydurmak yerine, yaşlılarına sormak, onlara kimlik veren hikayelerini karanlık odalarından alıp gün yüzüne çıkarmak olmalı. Muhtemeldir ki, her köyde, hikaye başkadır. Bundan daha güzel, daha kıvançlı bir şey olabilir mi?
Son zamanlarda böyle bir eğilimi ‘Dersim’ yöresinde görmekteyim. Bilinir ki; Anadolu’daki yayılmacı ‘Hıristiyanlık’ Yıldız Dağlarından ötesini uzun yıllar kontrol altına alamamıştır. Daha çok ‘pagan’ grupların yaşadığı bu bölgeleri ele geçirmeyi Hıristiyanlar onların ziyaret yerlerine kiliseler inşa etmekte bulmuş çareyi. Böylelikle Sivas, Dersim, Erzincan ve Bingöl dağlık bölgelerinde yaşayan insanlar, Hıristiyan yayılmacılığına rağmen eski geleneklerini sürdürmüşlerdir.
‘Pagan‘ gelenekleri ile, ‘Semitist din yayılmacılığı‘ arasındaki en büyük fark, biri hikayelerini mitsel bir olguyla açıklarken, örneğin, her ziyaretine, taşına bir hikaye verirken, tek tanrılı dinlerde ise, ‘tanrı yaptı’ ile açıklanır.
‘Düzgün Baba’ ziyareti mi dediniz, bir hikayesi vardır, ‘Sultan Baba dağı’ mı dediniz onun da hikayesi vardır, Munzur suyunun doğduğu gözelerin de, Bingöl, Karakoçan ve Nazimiye sınırını oluşturan ‘Silb u Tari’ dağının da…
Bu hikayeler, ‘Zaza’, ‘Kürt’ ve ‘Türk’ ya da ‘Ermeni’ gibi etnik nüveler taşımazlar, aksine coğrafyaya aittirler, gelen bir öncekinden almış, ‘Surp ve Sitin hikayesini’, ‘aydınlık ve karanlık’ olarak kendi diline uyarlamıştır.
Bu dağların ardında yaşayan halkları algılamak için, dinler ötesine gitmek gerek. ‘İmam Bakır hikayesini’ bilirsiniz, uzun bir zamandır bu hikayenin versiyonlarını toplarken, Maraşlı bir Alevi dedesi ile, Tokat, Elazığ ve Dersim Alevilerinin hikayeyi yer yer farklılaştırdıkları gibi, özünde getirip bir Keşiş’e yani Ermeni bir Papaza bağlarlar. Buradan da kendileri ile Ermeniler arasında bir akrabalık kurarlar…
***
‘İmam Bakır hikâyesini’, resmi Şia İslam Tarihi, Zeynel Abidin’in oğlu olarak yazar ancak Anadolu, onun kesik başını alıp bir Keşiş’in evinde misafir etmiş, o başı elleyen Keşiş’in genç kızını Ehli-Beyt soyu sürsün diye hamile bıraktırmıştır.
İmam Bakır hikâyesini bu bölgenin yaşlılarına sorduğunuzda, neden Alevilerin Ermeni olaylarına karışmadığını, onları ölümün elinden neden almak gerektiği hikâyesiyle karşılaşırsınız.
Bu sebeple, Gağant’ın anlamını yazmaya çalışan arkadaşların neden, bu kutlamayı coğrafyadan koparıp, etnik ve dini temele oturtmaya çalıştıklarını anlamak zordur. Kaldı ki, bu dağların ardında yaşayan insanların gelenek ve görenekleri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bırakalım bunları, daha 1990’lara kadar Dersimliler konuştukları dilin başka nerelerde konuştuğunu dahi bilmezdi…
***
Madem Gağant ayındayız, topladığım dokuz Gağant hikayesinden en mantıklı bulduğumu buraya aktarayım. 2002 yılında Cezaevinden çıktıktan sonra, boşaltılan köylülerimizde yaşayan insanları arama derdine düştüm.
Bugün felçli Elazığ şehrinde bir yatakta yatan, babası Baba öldürüldükten sonra, Seyit Rıza’nın kucağında büyümüş Ali Ekber Amca, ki biz ona Alekber-e Babay derdik, buluşmaya gittim. Elazığ’da havuzlu kahvede buluşmuşuz, tarihi şöyle not etmişim, 2002’nin bir Ağustos günü buluşmuşuz…
“Köyümüzde ‘Gağant bayramını’ en güzel o kutlardı. Yedi kapılı konağı sırtını ‘Sıncık Dağına’ dayamıştı. Bizim evde bütün aile ahalisi ‘kat kat gömesi’, hadi bilemediniz ‘şir-zılfet’ yemeği yerdi, oysa Ali Ekber Amca’nın evinde kurban da kesilirdi. Şöyle anlatmış:
“Gağandı Ermeniler de kutlardı. Büyük Dere ile Taner’den gelen küçük derenin birleştiği, mahallede onlar suya ‘haç’ atarak bayramlarına son verirlerdi. Biz Höys’e gider, ‘niyaz’ verir, ‘çıla’ denen mumu yakardık. (Höys, mezarların olduğu yerdir ve baş konan yastık anlamına geldiği gibi, uykuya dalınan yer de denebilir. Bu rituelin eski Mısır’daki ‘Ra kabilesi’ne bire bir uyması ayrı bir tartışma konusu.)
Ali Ekber Polat ile, Elazığ şehrinin o izbe kahvehanesindeki duygusal buluşmamıza, ocakta çay dağıtan oğlu Sultan’da dahil oluyor. İkide bir lafın arasına, “Epe,” “Epe” diye katılmış. Çocukları dağın dibinde yankılanan o “Epe,” “Epe” söylemini kendileriyle alıp Elazığ şehrine getirmişler. ‘Eyber kalesi hikayesini’ de daha bacak kadar çocukken ondan duymuştum.
Amca, hatırlıyor musun diyorum; “Ali Kadir ve ağabeyim Seyit Ali yüzlerini boyarlardı, sakal takarlardı, Ale Hus, gelin olup senin kapına gelmişler. O mutlu günlerini hatırlamış gibi, demli çayından bir fırt alıyor. Gelenlerin hala onu, “Rayber” diye selamlamaları insanın içine dokunuyor! O dağın dibinde, bir orduyu besleyecek kudrete sahip olan Ali Ekber Amcamız, aç naçar düşmüş, köyümüzün gençleri ona ne şakalar yapmışlardır, ne şakalar…
***
Kahl ve Fatık, bütün yazı eğlenerek geçirir, ağaçlar yaprak döker, havalar soğur ama genç kadına sevdalanmış Kahl’ın aklına gelmez kışa hazırlık yapmak. Kış bastırınca, aç kalırlar, insanların kapısına gitmeye utanırlar. Fatık’ın yüzünü kapatır, koçekinin yüzünü boyar ve yüzüne yünler yapıştırarak yaşlı bir adam, kapı kapı dolaşır, yiyeceği de kendisine istemez, “kış bastırdı fakir fukara için gönlünüzden ne koparsa,” toplamaya gelir. Onları tanıyan, sesinden bilen olursa çıralığını vermez, “hadi oradan, bütün yazı eğlenerek geçir, sonra gel yiyecek topla,” derler. Bütün yazı tembel geçirmiştir, Fatık’ı da aç naçar bırakmıştır, kadını onu elinden almak isterler…
Rituel olarak Ağustos böceğine benzese de, Anadolu mitolojisinde, La Fontiane masallarında olduğu gibi, hayvanlar üzerinden anlatılmaz, hayat ironisi, hayvan da insanla özdeşleştirilir ve öyle anlatılır, ki devamı da bizi batı yorumundan farklı bir noktaya götürür. Öyleyse siz köyde kurban keserdiniz, ahıra buğday serperdik, akşam yemeğin içine üç ağaç koyardık onlar…
“Şimdi ambarları doldurmuşsun, kışa hazırsın, kurban keserek toprağın bereketini (o heqa herd, yani toprağın hakkı demiş ben anlamını yazayım) kutsuyorsun. Ermeniler sadece kiliseye gidermiş, annem öyle diyordu, biz Höys’e ölülerin huzuruna gideriz, mal davara pişirilmiş buğday verilir, bir avuç buğday ahırlara, mereklere serpilir, üç ayrı ipe buğday tanesi geçirilir ve ahıra asılır. Niye soruma, “bereketli olsun, denmiş.”…
***
Bölgedeki Ermeni kültürü kesintiye uğradığı için, orada da Gağant’ın bir hikayesinin olduğunu söylemek mümkündür. Zira, 1848 ve 1874 yılları büyük nüfus değişimlerine yol açmış bölgede, bu sebeple mitolojik hikayeler kesintiye uğramış, bölgenin yerli halkından olan Ermeniler göç edip gitmiştir. Ancak Gağant, Gağant-i köken olarak Ermenice bir terim. Rize Hemşin dilinde, yenilik, toprağın yüz değiştirmesi anlamına geliyor.
Bunun dışında, Gağant kutlamaları bütün alevi Kürtler arasında, Adıyaman Türkmen toplulukları içinde kutlandığı gibi, yakın zamana kadar Sünni Zazalar tarafından da kutlanıyormuş. Antep Alevisi bir nenenin anlattığı Gağant hikayesi ise daha farklı. Ola ki, daha mantıklı bir hikayesi vardır.
“Şu yeryüzü bir kültür bahçesidir, bir şeyin bir gruba ait olduğunu söylemekten ziyade, coğrafyalara ait olduğunu anlar ve oranın içinde aidiyet kimliğimizi oluşturduğumuzu fark edersek, belki bu mitolojik hayatın kökenlerini bulmuş oluruz…”.
***
Gağant’ta ağaca ip bağlama da vardır, ve 512’de batı Roma doğu Roma’ya yazdığı mektupla bu ağaç süslemeyi pagan çağından alıp modern çağa taşır. Batı akılcılığına da uygundur bu.
Benim fikrime gelince, kanımca bu bayramın kökeni ‘21 Aralık gecesidir’ en uzun gecedir, günler bu tarih sonrası hızla kısalır, eski insanın kabusu olan kara kış başlar. Yıl ve toprakla vedalaşmadır. Toprak yüz değiştirir, beyaz bir örtüyle kapanır, bu kara günlerin imdadına ‘Xızır/Hızır’ gelir ve hayatı bir birine bağlar.
Eski halklar, önemli günleri kalıcılaştırmak için hikayeler oluşturmuşlardır. Sorun Dersim ve yöresinin bu hikayelerini bugüne taşımaması, taşıyamamasıdır. Keşke dört koldan Anadolu insanı eski atalarına ait hikayeleri toplasa da, farklılıklar gelenek ve görenekleriyle bilinse. Ha sanılmasın ki, modern uluslar bu hikaye oluşumu dışındadır.
Dersimlilere önerim, geleneklerine teoriler uydurmak yerine, yaşlılarına sormak, onlara kimlik veren hikayelerini karanlık odalarından alıp gün yüzüne çıkarmak olmalı. Muhtemeldir ki, her köyde, hikaye başkadır. Bundan daha güzel, daha kıvançlı bir şey olabilir mi?..
***
Teoriler dağın arka köyünü size yabancılaştırır, hikâyeleriniz sizi birleştirir…
Gağan/Gağand(t) yemeğinin içine, işaretli üç çubuk konur, bunlardan biri, mal davarın sahibi, biri ekin, yemişlerin, diğeri evin sahibidir. Üç gün yemek yapıp her gün biri içine konabilir, üçü aynı anda da konur. Yüz boyama, bilmem sakal takma işin eğlence tarafıdır. Her geleneğin aslı evlerde kutlanan, aileyi bir araya getiren kısmıdır. Çünkü kültür orada varlığını sürdürür. Hikaye orada oluşur.
Madem toprak kaydı, köyler kalmadı, evlerinizde Gağant yemeği yapabilir, yaşlı anne babanızı, dedenizi onların kutladığı o günün hatırına sofranıza katabilirsiniz, içine işaretli küçük bir çubuk da koyun, yılın şanslısını not edin, eski günlerin anısına…
Haydar Karataş
http://www.dersimnews.com/news/Dersim-Mitolojisi/gagant-(gagan)-Kimin-Bayrami_-1268.htm
15 ARALIK 2013 ALEVİ NEFESİ DERGİSİNDE GAĞAND’LA İLGİLİ NOTLAR
- Gağani
- Gağani, Aralık ayının üçüncü haftasında başlar ve ocak ayının ilk haftasına kadar devam eder. Dört haftadır, çoğul kullanılması-Gağan değil Gağani- bundandır. Dersimin çok eski geleneklerinden biridir.
- Bazıları onu ‘Weihnachten’ diye tanımlasalarda, bu doğru değil. Hırıstiyan gelenekleri ile benzerlikler olsada, bu Dersim Aleviliği’nin özgün bir geleneğidir. Gağani dört hafta
- olmasına rağmen bizde ocak ayının ilk haftasında kutlanırdı. Gağan`da komşular ile ilişkiler –eğer bozuk ıse- düzeltilir, barışırlar. Ölenler hayırına ‘Niyaz’ (Oblate, heiliges Brot) dağıtılır. Bazıları oruç tutarlar. Akşam evde ‘Pêsare’ yapılır.
- Pêsare`nin içine çeşitli büyüklükte üç ağaç konur. Bunlardan en kısası ‘Rısk’ ortancası ‘Zewez’ (Heirat-Evlilik) en uzunu ise ‘Bereket’ i simgeler. ‘Pêsare’ yenirken bunlar kime çıkarsa, o konuda şanslı demektir. Çocuklar sabah erkenden kalkarlar, en güzel elbiselerini giyinerek hediye toplamaya giderler. Her evin kapısını giderek öncelikle ‘Gağanê sıma bımbarek bo’ (Gağanınız kutlu olsun) diye selamlar ve sarkılar eşliğinde hediyelerini alırlar.
- Hediyeler daha çok badem çekirdeği, ceviz, kuru üzüm yada meyve olurdu. Hediyeler un, yağ vb olabilirdi, kimde ne varsa. Akşama ise gençler köyün ‘tek efendisidirler’ istedikleri eve gider istedikleri yemeği yaptırır istedikleri kadar eğlenirler. Onları misafir eden aile bu ziyaret ile onurlandırılmış olur.
- Gece geç saatlere kadar eğlenilir bu eğlencelerin en tanınmışı ‘Khalo Gağandır’. Yaşlı saf bir adam, genç güzel karısı ve yardımcısı vardır ancak bütün seyirciler oyunun aktif katılımcılarıdır. Kimi gençler Khalo Gağan’ ın karısını ayartmaya çalışır kimi, onunla tartışır v.s. Khalo Gağan’ın bir rolü de köylerden topladığı hediyeleri çocuklara dağıtmaktır. „Zeyi” Kırmancki de evlenerek evden ayrılan bayanlar için kullanılan bir kavramdır. „Bara Zeyiu” demek zeyi`lerin payı demekdir. Bunlar kız kardeş, hala, ve teyzelerdir. Bu vesile ile onlar mutlaka ziyaret edilir ve „Zemel” (hediye) götürülür.
- Hediyeler ihtiyaca göre belirlense de –davara mı ihtiyacı var davar, paraya mı ihtiyacı var altın- genelde ‘kızartılmış koç ya da ‘Pêsare’ olabilir. Hediyeyi götüren kişi çok hürmet görür. …
- Bu hediyeler ve ziyaret ile ‘Zeyi’lere; onlara aile için yaptıklarından ötürü teşekür edildiği, unutulmadıkları anlatılmak istenir. Şu an Gağan ayında bulunmaktayız. Bu güzelim Dersim Geleneği’ni yaşatalım.
- Zeyi`lerin „Zemel” (hediyesini), onları ziyaret etmeyi unutmayalım.
düzenleme: Asmên Ercan Gür
GAĞAN
Gağan; Kirmancki / Zazaca’da Aralık ayına verilen isimdir. Khal Gağan, Dersim bölgesinde (Tunceli, Erzincan, Bingöl, Muş, Sivas, Varto, Elazığ) Alevi – Kirmanclar tarafından kutlanan ve günümüze kadar gelebilmiş çok eski bir gelenektir. Gağan Dersim mitolojisinde yeni yıla giriş demektir.
Khal Gağan, Aralık ayının üçüncü haftasında başlar ve Ocak ayının ilk haftasına kadar sürebilir. Salı gününden başlayıp üç günlük oruç tutulur. Orucun amacı; çetin geçecek kış aylarının can ve mal kaybına sebep olmaması için yapılan niyaz anlamındadır. Pir, Mürşit ve Dedelerin olduğu yerlerde Cemler bağlanır. Bu süre içinde insanlar mümkün olduğunca gönül kırmamaya gayret ederler. Yoksul komşuların ihtiyaçları el birliği ile karşılanır. Khal oyunu oynanır.

Khal oyununun aktörleri; yaşlı adam kılığına giren Khal, bayan elbiseleri giydirilmiş gençlerden biri eşi Fadike bir de onları korumakla yükümlü olan Arap’tır.
Khal Khek’in; koyun ya da keçi kılından yapılan ak ve uzun sakalı, eski elbiselerden oluşan kostümü, omzunda heybesi, elinde asası ve tespihiyle kendisini tanınmayacak şekilde kamufle eder. khal Khek’in eşi rolündeki Fadike; gözleri dışında her yeri kapatılır, etek ve eşarp giydirilerek tanınması önlenir.

Arap; Arap da yüzünü soba kurumu ile siyaha boyar ve elinde değneği bulunur. Görevi ise; uğradıkları evlerde Fadike’ye musallat olan gençleri kovalayıp Fadike’nin kaçırılmasını önlemek ve sonrasında kaçırılan Fadike’nin bulunmasına ve Khalo Khek’in yanına getirilmesine yardımcı olmaktır.
Khal, gittiği her evde sevinçle karşılanır. Oyunlar oynanır, oyun bitince evden hediyelerini alıp ayrılırlar ve sırasıyla diğer evleri ziyaret ederek aynı oyunu tekrar oynarlar.
Khal, topladığı hediyeleri (buğday, un, arpa, kuru üzüm, şeker, çökelek vs.) türkü ve maniler söyleyerek birlikte dolaştıkları gençlere ve çocuklara verir. Gençler de topladıkları yiyecek malzemeleriyle yemekler pişirip, hep birlikte yerler. Gağan etkinliği özellikle çocuklar üzerinde paylaşmayı ve dayanışmayı öğreten sosyal bir misyona da sahiptir.

Zeyi Ziyareti; ‘’Zeyi’’ Zazaca dilinde, evlenerek evden ayrılan bayanlar için kullanılan bir kavramdır. Bunlar; kız kardeş, hala ve teyzelerdir.
“Bara Zeyi” Baba evinden miras hakkı talep etmeden ayrılan Zeyi’lere, vefa borcu olarak mutlaka ziyarete gidilir, hatırları sorulur ve mümkün mertebe ihtiyaçları karşılanır. ‘Gağane sıma xerli bo’ Gağanınız hayırlı olsun denerek, Gağan’ları kutlanır.
15 Aralık 2013 Alevi Nefesi
1914 ÖNCESİ ERMENİ KÖY YAŞAMINDA GAĞAND’LA İLGİLİ ANLATIMLAR
“Ermeni köylüleri bazo Ortodoks Hristiyanlar gibi Noel’i 6 Ocak’ta kutlarlardı. Ermenilerde Yılbaşı ise Gağantadıyla bilinir. Ermenilerin Noel Baba’sı da Gağant Baba adında görünmez bir cindir. Diğer dini bayramların arifesinde olduğu gibi Noel arifesinde de oruç tutulurdu. Arife günü derelerden akan suyun mucizeli olduğuna inanılır, bazı yerlerde köyün papazı o gün dereye bir haç indirirdi. Yrıca arife günü güvercinler de azat edilirdi.
Noel günü, çocuklar bir ipin ucuna bağladıkları boş bir çorap ya da torbayla köyün damlarını bir bir dolaşır, her evde ipi yerttikten aşağıya sarkıtırlardı. Evdekiler de çorabı fındık, fıstık ve kuru üzümle doldurup yukarı gönderirlerdi. Bu arada babalar çocukların ayakkabı ya da yeni elbiseye ihtiyacı olduğu halde çocukları Gağand Baba getirmiş diyebilsinler diye alışverişi Noel zamanına bırakırlardı.”
Ermeni çocukların söylediği bir Gağant şarkısı:
“Bugün gağ(arife) yarın Gağant
Ölülerinizin ruhu için verin ki gelsin Evin hanımı, evin hanımı
Kalk kilere kadar iniver
Kısa tut uzun kes
Yavaş ol ki parmağını kesmeyesin
Kim verirse şen olsun
Vermeyenin tavuğunun ibiği kurusun.”
Kaynak: “1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı”, Aras Yay. 2007
TUNCELİ’DE YENİ YIL “GAĞAN” GELENEĞİYLE KARŞILANDI
AA / 26.12.2014
Zeynel Abidin ÇOLAK

Ovacık ilçesinde bir grup vatandaş, yeni yılın gelişi nedeniyle Gağan kutlaması geleneğini canlandırdı
TUNCELİ (AA) – Ovacık ilçesinde bir grup vatandaş, yörede yeni yılın gelişi nedeniyle geleneksel olarak aralık ayının son haftasında yapılan “Gağan” kutlamasını canlandırdı.
Eskiden köylerde yeni yılın gelişini kutlamak amacıyla yapılan geleneksel Gağan kutlaması, bu yıl Devzer halk oyunları ekibi tarafından ilçe merkezinde vatandaşlar ve esnafın katılımıyla gerçekleştirildi.
Geleneğe göre, yaşlı bir adam ve gelin kılığına giren bir erkek ile onlara eşlik eden bir yardımcı, davul zurna eşliğinde ilçe merkezindeki esnafı ziyaret ederek yiyecek topladı.
Oyun gereği bazı vatandaşların yaşlı adamın yanındaki gelini kaçırmak istemesi ve adamın elindeki bastonla gelini kaçırmaya çalışanlara müdahale etmesi renkli görüntüler oluşturdu.
Çarşı merkezinde davul zurna eşliğinde çekilen halayla devam eden etkinlik, toplanan yiyeceklerin belediye düğün salonunda vatandaşlara dağıtılmasıyla sona erdi.
Devzer halk oyunları ekibi oyuncularından İlhan Erdoğan, AA muhabirine açıklama yapana “Gağan etkinliğini, her senenin aralık ayının sonuna doğru yapmaktayız. Alevilere özgü olan bir gelenektir. Yeni yıla merhaba, yeni yıla hoş geldin anlamına gelmektedir” dedi.