Koçgiri Kültür Derneği Başkanı Rıza Karaman’ın DEM Parti tarafından 25 Şubat 2024 tarihinde düzenlenen “Cumhuriyet’in 100. Yılında Aleviler Konferansı”na sunduğu tebliğ, Zülfikar Dergisi’nin Mayıs 2024 Sayısında yayımlandı.

Değerli dostlar, değerli canlar ve katılımcılar, HDK’nın ve DEM Parti’nin değerli yöneticilerine bu konferansla bizleri bir araya getirdikleri için teşekkür ediyor, hepinizi Koçgiri Kültür Derneği adına saygıyla selamlıyoruz. Yaşadığımız günler Koçgiri katliamının 103. yılını geride bıraktığımız günler. Bu vesileyle Koçgirililerin siyasi önderi Koçgirili Alişer Efendi, Zarife Ana, Dersimin onuru Seyit Rıza ve yoldaşları şahsında tüm kaybettiklerimizi saygıyla anıyoruz.

“Erken Cumhuriyet döneminden bugüne Siyasal Sistem ve Aleviler” başlığı altında söz almış bulunuyoruz. Bu nedenle kuruluş döneminin bütünü üzerine uzun cümleler kurmayacağız. Bize ayrılan kısa zamanda Koçgiri aşiretlerinin kuruluş dönemindeki taleplerinin reddedilmesi ve katliamla cevaplanmasının Alevi dünyasına nasıl yansıdığı veya yansıtıldığı ve bunun yarattığı sonuçların günümüze etkisi üzerine yaptığımız bazı tespitlerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Öncelikle yeni bir siyasal oluşum döneminden söz ettiğimiz için bir siyasal sistem tanımı yapmak ve siyasetin varoluşsal zeminine işaret etmek gerekir. ”Etnik, inançsal, kültürel ve sosyal farklılıklar, birbirinin ötekisi olanların varlığı olmadığında “siyasal” kavramı boşlukta kalır. Farklılıklar “siyasal bir olgunun temeli ve varlığının göstergesidir. Bu farklılıkları bir arada tutan “siyasal” birliğin en gelişmiş biçimlerinden biri de devlettir.

Siyasal birlik olarak devlet, varlığını iki temel yöntemle sürdürülebilir. Birinci yöntem, farklılar içinde egemen olanın ötekileri mutlak tahakkümü altına alması, yok etmesi veya kendine benzetmesidir. Ötekilerin mutlak anlamda yok edilmesi mümkün olmadığı ve toplumsal gelişme kendi içinden sürekli olarak öteki yaratmaya gebe olduğundan, tahakküm yöntemi sürekli olarak çatışmayı ve siyasal istikrarsızlığı bünyesinde barındırır. İkinci yol ise hem “siyasal”a temel olan karşılıklı ötekilik durumunun, hem de bunun yarattığı çelişki ve çatışmaların ancak ilgili tarafların görüş ve katılımıyla sonlandırılabileceğinin kabul edilmesidir. Bu yöntem uzlaşmayı zorunlu kıldığından, aynı zamanda demokrasinin de temelini oluşturur. Genellikle iç içe geçen bu yöntemlerden hangisinin temel olarak kabul edildiği de siyasal birliğin, yani devletin niteliğini belirler.

Kuruluş dönemini yukarda verdiğimiz siyasal tanım çerçevesinden değerlendirdiğimizde Osmanlı’nın çöküşü ve yeni bir siyasal birliğin oluşum sürecine (1919-1923) Alevi/Kürt kimliğiyle ve kendi kendilerini yönetebilecekleri bir siyasal statü telebiyle katılmak isteyen, taleplerinde kararlılık gösterebilen dolayısıyla farklılığıyla siyasalın temeli ve aktörü olabilen, en etkili toplumsal grubun Alevi/Kürt Koçgirililer olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak Koçgirililerin bu talepleri sürece egemen olanlarca dikkate alınmak yerine tahakküm yöntemi tercih edilerek katliamla cevaplanmıştır. Oysa Koçgirililerin talepleri cumhuriyete çoğulcu bir karakter kazandırmaya çalışan en önemli girişimdir. Koçgiri katliamıyla verilen cevap ise, kurulacak siyasal sistemim ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi anlamına gelmektedir. Bu yanlışı tercih eden ve yeni siyasal sistemin ana karakterini oluşturan bu siyasal hat, bugün yaşadığımız tüm temel sorunların da kaynağı olduğundan bu girişe ihtiyaç duyduk.

Koçgirililerin 100 yıl önceki tarihsel deneyiminden çıkarttığımız ve bu konferans katılımcılarıyla paylaşmak istediğimiz tespitleri dört başlıkta özetleyebiliriz:

Birinci olarak Koçgirililerin “bölgesel, yönetsel özerklik anlamına gelen taleplerinin derin siyasal içeriğinin ve öneminin ne dönemin sosyalist yapıları, ne Türk Aleviler, ne de Kızılbaş Kürt aşiretlerin tümü tarafından anlaşılamadığını söyleyebiliriz. Sünni Kürtlerin Türklerle İslam kardeşliği altında uzlaşma umutları da Koçgirililerin yalnızlaşmasına yol açmış ve bu umudu taşıyanlar ne yazık ki benzer katliamlardan kurtulamamıştır.

İkinci olarak diyebiliriz ki; Koçgirililerin taleplerindeki siyasi derinliği ve geleceğe etkisini en çok anlayan M. Kemal liderliğindeki hareket olmuştur. Ocak 1921’de kabul edilen anayasa, Kürtlere kendi yaşadıkları vilayetlerde muhtariyet tanımasına, Koçgirililerin talepleri de kabul edilen anayasaya uygun olmasına rağmen kabul edilmemiş ve şiddetle bastırılmıştır. Çünkü Koçgirililerin talepleri farklı ulus ve inançların bir arada ve siyasal statüye bağlanmış güvencelerle yaşamasını, yani çoğulculuğu ve siyasal kabulü temel almaktadır. Oysa arzulanan Türk ve Sünni bir siyasal yapıdır. Bu katliamdan çıkardığımız ve paylaşmak istediğimiz üçüncü tespit de şudur: Bu katliamla hem Kürtler bölünmüş ve güçten düşürülmüş, hemde Türk ve Kürt Aleviler birbirlerinden kopartılarak yeni sistemin esareti altına alınmışlardır. Alevilerin Koçgiri kırımına ve taleplerine yönelik tutumlarına bakıldığında bu açıkça görülebilir. Nitekim Türk Alevilerin Koçgiri ve Dersim katliamları döneminde katledilen Kürt Alevilerle ciddi bir dayanışma içinde olduklarına dair bilgiler neredeyse ve ne yazık ki yok düzeyindedir.

Üçüncü olarak; Kürt ve Türk Aleviler arasındaki bu kopukluk; Alevi Türklerde Kürt Alevilere karşı bir yabancılaşma ve giderek Kürt karşıtlığına ve Türk milliyetçiliğine zemin yaratırken, Alevi Kürtlerde ise Kürt kimliklerini gizleyerek, hatta asıl Türk ve İslam olduklarını ispatlamaya çalışarak varolma davranışının gelişmesine yol açmıştır. Günümüz Alevi örgütlerinde önemli görevler üstlenen Koçgirililerin bile son yıllara kadar Kürt kimlikleriyle bilinmekten kaçınmaları bu varolma stratejisinin ne kadar derin izleri olduğunu göstermektedir. “Koçgirililerin ve Dersimlilerin Cumhuriyet karşıtı, Hilafet yanlısı, modernleşme karşıtı feodal, ağa, şeyh ve dedelerin kontrolünde, oldukları” propagandasıyla desteklenen bu koparma siyasetine karşı Alevi örgütlenmesinin sistemli bir çaba içinde olup olmadığı, kuruluştan yüz yıl sonra olsa bile bir Alevi konferansının gündeminde yer alacak ve tartışılacak önemdedir.

Dördüncü olarak; Koçgirililerin anlaşılmaması Alevi Kürtlerle Türk Alevilerin koparılması ve Koçgirililerin yalnız bırakılması, siyasal sistemin tekçi bir karakterde inşasını mümkün kılarken, Alevi kimliğinin tanınmaması, Sünni bir devlet inşasını, Hanefi İslam kurumlaşması olarak Diyanet’in kurumlaşıp genişlemesini kolaylaştırmıştır. Kızılbaş Koçgirililerin Kürtlük ve cumhuriyet karşıtı oldukları propagandası da Türk Alevilerde Kürt karşıtlığını ve Türk milliyetçiliğinin etkisini arttırıcı bir zemin yaratmıştır. Bu kısa zamanda 100 yıldır yaşananların günümüzdeki Alevi örgütlenmesi ve siyasal partilere yansıyan sonuçlarına da kısaca değinmek isteriz.

Koçgirililerin yurt içi ve dışında her düzeydeki Alevi örgütlenmesi içinde oldukça etkili konumları olduklarını söylemek bir abartı sayılamaz. Ancak sözkonusu kurumlardaki etkin Koçgirili varlığının tarihsel, siyasal Koçgirili kimliğiyle ilişkisi ve Koçgiri’ye yansıması yok düzeyindedir. Bu görüşlere katılmayanlar da olabilir. Ancak Koçgiriye yakından bakıldığında Koçgiri’deki Alevi örgütlenmesi ve kurumlaşması içinde Sünni Hanefiliğin temel kabullerinden ayrışan bir Alevilik ve ona özgün rengini veren bir Koçgirili/Kürt kimliğinin olmadığı hemen farkedilebilecek bir durumdur. Aynı durum siyasi partiler için de geçerlidir. Kuruluşun ana partisi, günümüzün ana muhalefet partisi olan CHP’ de her düzeyde görev alabilen oldukça yoğun Kürt/Kızılbaş Koçgirili kadrolardan ve çok yoğun bir seçmen desteğinden söz edebiliriz. Ancak bu kadro ve kitlesel desteğin içinde ne bilince çıkarılmış bir Alevilik’ten ne de Koçgirili Kürt kimliğinden söz edemeyiz. Bu partinin etkilediği sahada Koçgirili Kızılbaş Kürt kimliğindeki Kürtlük neredeyse kimyasal reaksiyon titizliğindeki operasyonlarla ayıklanıp “sorun” haline getirilerek dışlanmış, ve Koçgirili kimliği parçalanmıştır. Koçgirililere uygun görülen ve öne çıkarılan Alevilik kimliği ise Sünni, Hanefi inanç akımının folklorik bir rengi mertebesine getirilmek üzeredir. Buna karşın somut gerçeklik, Koçgirili Alevi Kürtlerin yığınsal olarak bu partiyi destekledikleridir. Son kırk yılda gelişen Kürt hareketinin siyasal partilerinde, kitlesel destek olmasa da kadrosal düzeyde önemli sayılabilecek bir Koçgirili varlığından söz edebiliriz. Ancak orta düzeyde kadrosal, hatta yönetsel düzeydeki bu yoğunluğa karşın bu partilerin Koçgirideki etkisi yok denecek düzeydedir. Bugün Koçgiri’de Kızılbaş/ Kürtlük ögesinin zaman zaman görünüyor olması partinin siyasal faaliyetinden çok, sahada çalışan duyarlı bireylerin özverisine dayanmaktadır. Söz konusu partiler Koçgiri meselesini propagandif düzeyde sahipleniyor görünseler de Koçgirililerin 100 yıl önce aldıkları tarihsel tutumun sonuçlarıyla bilince çıkarılıp anlaşıldığını gösteren sistematik ve sürekli bir çabalarının olmadığı gözlenebilmektedir. Sahanın tarihsel/siyasal önemi, Kızılbaş Kürt Koçgirili kimliğinin korunması ve geliştirilmesinin geleceğin inşasında da stratejik bir etkisi olacağı öngörülseydi, bunun sahadaki etkisinin görünmemesi imkansız olurdu.

Değerli dostlar,

1920’li yıllarda kuruluşun aktif bir öznesi olan ve siyasal statü talep eden Koçgirililerin tutumuyla kıyaslanarak bugüne bakıldığında, demokratik ve özyönetimci siyasal bilinç bakımından Koçgirili Alevilerin 100 yıl öncesinden daha iyi durumda olduğunu söyleyebilmek ne yazık ki zordur. Koçgirililerin kıyıma uğraması, izledikleri siyasal hattın stratejik derinliğinin anlaşılamaması ve direncinin kırılmasıyla, tek millet, tek mezhep politikasının önünde engel kalmamıştır. Hem Kürtlerin hem de Alevi Türklerin anlayamadığı durum, Kürtleri seksen yıl boyunca siyasal aktör olmaktan çıkarırken, Türk ve Kürt Alevileri de birbirinden kopararak siyasal alanda bir aktör olmalarına engel olmuş, yanısıra Alevilik içinde Türkçü ve milliyetçi politikaların gelişmesine uygun bir zemin yaratmıştır.

1960’lı yıllardan başlayarak yeniden toplumsal değişim, dönüşüm mücadelesinin en aktif, ve özverili kesimlerinde birisi olan Koçgirililer hem CHP’nin, Hem Alevi örgütlenmesinin hem Kürt siyasal hareketinin hem de sosyalist örgütlenmelerin önemli dayanakları olmuşlardır

Ancak bu mücadelelerde kendi inanç ve kimlikleriyle yer almaktan çok yer aldıkları yapılardaki egemen kimliğin içinde erimişlerdir. Bu durum, Alevi örgütlenmesi ve siyasal partilerde de tekçi anlayışların görünmez biçimde içselleştirilmesine yol açmaktadır. Sonuç olarak toplumsal örgütlenmeler de arzulanan çoğulculcu ve demokratik yapılara dönüşememekte, kendi içlerinde yapamadıklarını siyasal rejime kabul ettirmekte de zorlanmaktadır.

Koçgiri Kültür Derneği olarak, benzerlerine daha önce de katıldığımız bu tip konferanslarda dile getirilen görüşlerin geleceğin inşasında sorumluluk üstlenen tüm kurumlarca dikkate alınmasını umuyor, tüm katılımcılara teşekkür ediyoruz.