Gültekin Uçar

Etnik ve dinsel kimlikler, insanlık tarihinin en eski ve önemli siyasi aktörleridir. Yukarı Mezopotamya ve Yukarı Fırat havzasındaki Koçgiri topraklarında yaşayan etnik ve inançsal topluluklar da bu siyasal süreçlerin önemli aktörleri olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti de geçmişi yüzyıllara dayanan birbirinden farklı etno-dinsel kimliklerin, inançların, kültürlerin yaşam alanı ve tarihsel hafızası üzerinde inşa edilmiştir. Ancak geçmişin çoklu yapısı üzerine kurulan Cumhuriyet’in tarihi,farklı kimlik ve inançlara yönelik ayrımcı siyaseti nedeniyle çatışmaların, katliamların ve acıların tarihi olmaktan ne yazık ki kurtulamamıştır.

Bilindiği üzere “siyasal” kavramının dayanağı, farklı etnik, inançsal, sosyal grupların varlığıdır. Devlet ise bu farklılıkları içinde barındıran bir siyasal birlik olarak tanımlanabilir.

Devletlerin siyasal birliği sağlama ve sürdürmede iki temel yöntemi olduğunu söyleyebiliriz:

Birinci yöntem, egemenlerin kendilerinden farklı olan etnik ve inançsal grupları siyasal birliğin (devletin) bileşeni, ortak paydaşıdeğil, kontrol edilmesi, itaat altına alınması gereken unsurlar olarak görmesi ve tedrici olarak egemen kimliğin bir parçası haline getirme yöntemidir. Egemen çoğunluk dışında kalanlarınhaklarının herhangi bir statü veya anayasal güvenceye bağlanmadığı bu tercih, çoğulculuğu reddettiği için siyasal çözümsüzlük üretmekte, farklı gruplar arasında çatışmayı körüklemekte ve ne yazık ki demokrasiye evrilememektedir.

İkinci ve alternatif yol ise, siyasal birliğin (devletin) çerçevesinin daha baştan, hiçbir kesim dışlanmadan, tüm halk ve inançların anayasal güvencelere bağlanmış, statü sahibi, eşit hakka sahip kurucu unsur olarak yer alabileceği bir bileşimle oluşturulmasıdır. Farklılıkların kabulüne dayalı bu yol, coğulculuğa dayandığı için demokratik, uzlaşmacı ve barışçı bir yoldur.

Cumhuriyetin yüz yıllık tarihine bu açıdan yaklaşıldığında tercih edilen yolun birinci, tekleştirici yol olduğu ve bizi demokrasiye ulaştıramadığı da açıktır.Çünkü demokratik bir devlet olmanın ölçütü etnik, inançsal ve sosyal bakımdan farklı toplumların haklarını anayasal güvenceye alan, kendi kendilerini yönetmeye ve temsil etmeye olanak veren, hak, eşitlik ve çoğulculuk temelinde bir arada yaşatabilen bir hukuk sistemidir.

Koçgiri Aşireti/Kimliği

Bugün Koçgiri aşireti olarak bilinen toplulukların büyük çoğunluğu 18. yüzyılın başında tarihi Çemişgezek Beyliği topraklarındaki Harput, Palu, Kiğı, Adıyaman, Malatya topraklarından önce iç Dersim’e, sonra da 1.Abdülhamit’in sürgün fermanıyla[1]Eski Koçgiri bölgesinden İmranlı, Zara, Divriği, Hafik, Kangal bölgelerine sürülen ve iskan edilen bir aşiretler topluluğudur. 1782 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesi ise Koçgirilileri Şeyh Hasanlılara tabi bir aşiret olarak tanımlamaktadır.[2] Çeşitli kollardan (İban, Balan, Saran, Gerniyan, Laçinan, Cefan, Benamlu, Zeriki) gibi kollardan  oluşan bu aşiret toplulukları zamanla iskan edildikleri toprakların adıyla “Koçgirili aşiretler”[3] olarak anılagelmişlerdir.

Bu aşiretlerin yoğunlukla yaşadıkları yerlerde etkili bir siyasal güç olmaları, 1847’de Dersim Sancağı’na bağlı bir kaza statüsüyle idare edilmeleri, daha sonra 1857’de Sivas’a bağlı Koçgiri Kaymakamlığı’nın kuruluşuna temel olmaları Koçgiri adı ile Kızılbaş-Kürt kimliğinin özdeşleşmesine neden olmuştur. Bu nedenle bölgede farklı etnik (Ermeni, Rum, Çerkes, Türk) ve inançsal gruplar (Gregoryan, Hristiyan, Sünni, Alevi) yaşamasına karşın Koçgiri kimliği denildiğinde akla ilk gelen Kızılbaş-Kürt kimliği olmaktadır.

Cogi Baba FestivaliKoçgiri Kimliği’nin Ve Demokrasinin Korunması

Girişte ifade edildiği gibi “siyasal”ın temeli farklılık, demokrasinin temeli de farklılıkların güvence altına alınmasıdır. Bu bakımdan 22 yıldır sürdürülen ve 2023 yılında 17’nci kez yapılan COGİ festivalini de Koçgiri bölgesindeki Kızılbaş Kürtlerin özgünlüklerinin ve farklılıklarının korunması, bu inanç ve kimliğin ifade edilmesi ve yaşatılması çabası olarak değerlendirmek gerekir. Farklılıkların korunması ve güvenceye alınması demokrasinin temeli olduğundan COGİ festivallerini de demokrasinin temellerinin korunmasına katkı olarak değerlendirmek gerekir.

Azınlıkta olanların haklarının korunması ve güvenceye alınması geniş anlamda “siyasal” bir tutum almak anlamına da gelir. Bu anlamda COGİ festivalleri zorunlu olarak siyasal bir içerik de taşır. Bu noktada özellikle belirtmek gerekir ki COGİ festivallerinin “birlik ve beraberlik içinde yürütülmesi” söylemi,farklılıkların ifade edilmesinden kaçınan, asimilasyoncu devlet politikalarının rotasında, festivalin inanç ve kimlik boyutunu silikleştiren, içini boşaltan, basit eğlenceye dönüştüren  bir işlev oynayabilmektedir. Oysa burada dikkat edilmesi gereken, festivallerin günlük siyasetin aracı haline getirilmemesidir. Bu bakımdan 16. COGİ festivalinin “Kimliğimize İnancımıza,Toprağımıza Sahip çıkıyoruz” ana temasıyla, 17. festivalin de barış içinde birlikte yaşamaya davet içeren “Elma” metaforuyla hem çoğulcu, kucaklayıcı, hem de güncel siyasal ve  ekolojik sorunlara değinme imkanı veren ve birleştirici belgiler olduğunu belirtmek gerekir..

Son olarak diyebiliriz ki COGİ festivalleriyle bölgede bizden önce yaşayan halklara ve inançlara saygı sunulup,  Koçgirili Kızılbaş Kürtlerin ve Alevi Türkmenlerin inanç mekanları, kültürel kimlikleri ve dilleri korunurken, bölgede yaşayan Sünni Türklerle geliştirilen sosyal-ekonomik ilişkilerle aynı zamada çoğulculuğa, demokrasiye, ve insan haklarına da katkıda bulunulmaktadır.

Bu faaliyetin resmi makamlara şirin görünme kompleksi veya kaygısı ve“birlik beraberlik” söylemiyle resmileştirilmesi ve sıradanlaştırılması Koçgirililerin inançsal ve etnik kimliklerini silikleştirirken tekçi, ırkçı, çoğulculuğu reddeden Türk/İslamcı yaklaşımın meşrulaştırılmasının ve egemen hale gelmesinin de önünü açmaktadır. Bu tekçi yaklaşımların egemen olmasının sonuçlarını ise Afganistan’da, İŞİD’de, İsrail’in Filistin politikalarında ve ülkemizde hergün yaşamaktayız.

Bu nedenle diyebiliriz ki; kimliğini, kültürünü ve inancını korumak, COGİ festivallerini ve Koçgiri kimliğini yaşatmak, aynı zamanda çoğulculuğa ve demokrasiye de sahip çıkmak anlamına gelmektedir. 23.07.2023

Not: Alevilerin Sesi Dergisi 279. sayısında (Eylül 2023) yayımlanmıştır. Derginin bu sayısına Kütüphane/Dergiler bölümünden erişebilirsiniz.


[1] BOA. C. DH. 114-5657/1 (H-1197, M-Eylül 1780) 1. Abdülhamit’e  gönderilen dilekçe ve Sürgün Fermanı

[2]BOA. C.DH._254-12675 (5 Zilhicce 1196-11 Kasım 1782)

[3] Bkz. BOA 2532 no’lu 1834 tarihli nüfus defterlerinin kapağındaki ve içindeki tanımlamalar.